Mustafa Onat's items Go to Must.'s photostream

31 Temmuz 2011 Pazar

Yollar

Bir önceki yazıda sabah yürüyüşlerinden bahsetmiştim. 15 dakikalığına çıkıp "şu virajı da döneyim, şu yokuşu da çıkayım" diye diye saatlerce yürüdüm. Gördüğüm her insanla muhabbet ettim. Gitmeden önce haritalara baktığımda ve bilenlerden dinlediğimde, Macahel vadisindeki köylerin yerlerini, ulaşım durumunu, birbirlerine uzaklıklarını tam olarak öğrenememiştim. Gitmeden öğrenilebilecek gibi de değildi.

İstanbul'u vapurlardan öğrenmiştim. Şehrin içinde gezerek, hangi semtin nerede olduğu kısa sürede öğrenilmiyor. Vapurdayken sahildeki ilçe ve semtler kolayca öğreniliyor zaten. Daha önemlisi de şehrin harita yapısı kafanızda şekilleniyor. Bu yapı benim için önemli ve gittiğim yeri bir daha unutmuyorum kolay kolay. Kardeşim, "Birisine bir yer sorsam, aradığım yeri bulana kadar  50 kişiye daha soruyorum. Sen tarif ettiğinden  ise daha önce oraya gitmiş gibi buluyorum" der.

Başta da belirttiğim gibi Macahel'i haritalardan öğrenmek mümkün değildi. Haritalar o kadar detaylı olmadığı gibi, her yer yeşil olduğundan ayırt edici bir bitki örtüsü de yok. Her yapı, her yer, her köy birbirine benziyor. Vadi oldukça sarp. Köyler, birbirlerine uzak sayılabilecek birkaç evin toplandığı mahallelerden oluşuyor. O zaman öğrenmek için tepeden bakmak ve çok gezmek gerekiyor. Ben de öyle yaptım. Aşağıdaki fotoğraflar Efeler-Kayalar yolundan..





Flickr'da daha fazla fotoğraf var.

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Efeler gibiyim

Dün akşam Borçka'dan Efeler'e, (eski ismi Eprat) konaklayacağımız pansiyona ulaştık. Akşam 9-10 gibi gelebildiğimiz için, karanlıkta yakın yerler dışında pek bir şey göremedik. Buna rağmen beklentilerimi oldukça yüksek tutmuştum. Böyle bir coğrafyada daha azını düşünemiyor insan. Normalde bir tatil gününde erken uyanma huyum yoktur. Bu sabah uyandığımda saat tam altıydı. Alarm kurmadığım halde hem de. Ben tembelim filan diyorum ama o kadar da değilmişim demekki. İstanbul'da tembelleşiyormuşum biraz.

Pencereden baktığımda öylece kaldım diyebilirim. Sanki karşımdaki görüntü bir yere kaçacakmış gibi elimi yüzümü bile yıkamadan fotoğraf makinesini kapmışım. Sonra kendime gelip şapşallığıma güldüm. (: Fazla vakit kaybetmeden sabah turuna çıktım. Kahvaltıdan önce iki saat kadar yürümüşüm. İstanbul'da 10 saat bile uyusam, uyandığımda üzerimde saçma bir yorgunluk varken, burada 5 saatlik uykuyla epeydir hatırlayamadığım kadar dinç uyandım.

Sabahki yakın mesafe yürüyüşten sonra, gün boyunca etrafı tanımak için yürüyüş güzergahlarını aşındırdım. Herhangi bir yerin kafamda harita olarak şekillenmesi önemlidir benim için. Bu anlamda faydalı bir gün oldu. Artık buraya dair planlarım daha elle tutulur hale geldi. Ayrıca önemli biriyle tanıştım. Burada bulunma amaçlarımdan teki için önemli bir gelişme. Şimdilik bu kadar. Fotoğraflarla daha sonra ilgileneceğim.

24 Temmuz 2011 Pazar

Yollara düştük

Epeydir aklımda olan Macahel gezisi için yoldayız sonunda. Kısmen Macahel'i de kapsayan Doğu Karadeniz turları var ama benim ihtiyacımı tam olarak karşılamadığı için bir arkadaşımla çıktık yola. Çok yer gezen ama zaman kısıtı nedeniyle hızlı seyreden turlara alternatif olarak, özellikle ve detaylıca görmek istediğim yerleri kişisel turumuza dahil ettik.
 
Bu zamana kadar bir şekilde ertelemiş olsam da, gündemimden düşmeyen Macahel ısrarım boşuna değil. Yaklaşık 130 yıl önce, Macahel vadisindeki köylerin birinden; o zamanki Sovyet Rusya ve Osmanlı Devleti arasında süregelen savaşlar ve nihayetinde de meşhur 93 Harbi sonrasında (1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı), sınır kavramının getirdiği birtakım sorunlar ve Sovyet Rusya'nın bitmek bilmeyen asimilasyon politikasından duyulan rahatsızlık nedeniyle Orta Karadenize göç etmiş büyüklerim. Anadolu'nun bir başka şehrini memleket, yer, yurt bilmişiz. Bir yeri memleket olarak benimsemek için 100 yıl yeterli olsa da, bu zamana kadar gitmemiş olmama rağmen kendimi biraz da Macahel'li olarak hissetmişimdir hep.

Macahel'e gitmek için yaptığım planlar bazen iş-güç, zamansızlık vs. mazeretlerine, bazen de bahane ettiğim tembelliğime takıldı. "Gitmesek de, kalmasak da" demenin kimseye bir faydası olmayacağını anladım. Bir şekilde uzun uzun plan, program yapmadan düştüm yola. Henüz Macahel'e ulaşamadık. Aşağıdaki fotoğraflar gidiş yolundan.. 




İstanbul'dan Orta Karadeniz'e kadar buğday hasatları ve kurumuş ekinler nedeniyle tarlalar sararmış durumda. Sahil kesimine geçtikten sonra ise çay tarlaları, fındık bahçeleri ve ormanlık alanlarla birlikte yeşillikler artıyor. Alttaki son fotoğraf Hopa-Borçka geçidinden. Karşıda sağda kısmen Hopa ve Karadeniz görünüyor. Biz burayı tırmanarak Borçka'ya geçiyoruz. Arazi koşullarınının zorluğuna rağmen buraya kadar yollar çok güzel. Borçka sahil şeridindeki diğer ilçeler gibi küçük ve nispeten biraz daha az gelişmiş. Akşama doğru buradan Macahel'e doğru hareket edeceğiz.

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Otoriter soru bankası

Bir toplu taşıma aracındayız. Akşam saatlerinde, otuzlu yaşlarında bir çift bindi. Adam görevliye parayı verirken, kadın bir yere geçip oturmak yerine yanında bekledi kocasının. Kocası fazla para vermesin diye dikkatlice para sayan elleri seyretti. Ödeme işlemi bitince, adam karşısına ilk çıkan boş ikili koltuğu gözüne kestirdi ve oraya doğru hareket etti. Kadınsa dolu veya boş olmasını gözetmeksizin otobüsteki tüm koltuklara göz gezdirdi. Tahmin ediyorum hepimizle göz göze geldi. Kocasının seçtiği yeri es geçerek önümdeki boş ikili koltuğun cam kenarına oturdu. Kocası da koridor tarafına... Bu arada adamın kucağında da bir bebek var.

Kadının ses ayarı bozulmuş. Onun normal konuşurkenki ses tonuna bağırarak zor ulaşırım. Her kelimesini istisnasız otobüsteki herkes duyuyor. Ben hemen arkalarında olduğum için duymama ihtimalim yok zaten.

Kadın: Evin kapısını kilitledin mi?
Erkek: Hııhı, kilitledim.
Kadın: Anahtar?
Erkek: Cebimde.
Kadın: Ver çantama koyayım, düşüp müşmesin.
Erkek: … (Ses yok, anahtarı veriyor karısına. Neyse ki anahtarın kaybolma tehlikesi yok artık, güvende.)

Kadın sürekli sorular soruyor kocasına. Adam da genelde “evet ve hayır”lardan ibaret kısa cevaplar veriyor. Cümleleri biraz uzadığında kadın müdahale ediyor zaten. Sonra ısrarla yeni sorular soruyor. Soru bankası gibi kadın. Aralarındaki konuşmalardan bebeklerini doktora götürdüklerini öğreniyoruz. Kadın sormaya devam ediyor:

Kadın: Randevuya yetişir miyiz?
Erkek: Yetişiriz herhalde.
Kadın: Yetişemezsek. Söyledim sana "geç kalıyoruz" diye.
Erkek: Daha bir saatten fazla var, yetişiriz. Erken çıktık zaten.
Kadın: Arasak mı doktoru? Kapatmasın muayenehaneyi.
Erkek: Yetişiriz ama... Sen bilirsin.
Kadın: Neyse… Rahatsız etmeyelim adamı. Hastası vardır belki.
Erkek: …
Kadın: Ya da arasana sen. Sekreteri var zaten. Ona söyleriz “geliyoruz” diye. (Rahat edemedi)

Çantasından çıkardığı telefonu kocasına verdi. Adam numarayı tuşladı. Telefonu kulağına götürdü. Ama daha konuşamadan “Dur! Sen söyleyemezsin şimdi” diyerek elinden kaptı karısı. Adamın söyleyemeyeceği şey nedir merak ettim tabii. Ya kadın çok yetkin ya da kocası çok beceriksiz!

"Merhaba, ben Ahmet’in annesiyim. Doktor Bey’den randevu almıştık. Yoldayız biz, geliyoruz. Kapatmayın diye aradık."

Telefonu kapattı kadın. Bu zorlu görevi başarmanın verdiği gururla, araçtaki herkese bir kez daha göz gezdirerek telefonu çantasına koydu. Bunu mu yapamayacaktı şimdi adam? Eli yüzü düzgün, aklı başında, normal bir insan. Olanlara hiç ses çıkarmadı garibim. Bilmem kaç yıllık bir ezginlik var üzerinde. Kadınsa kendinden emin, otoriter Nazi subayı gibi. Ama rahatsızlık verecek olağanüstü bir şey yokmuş ve her şey normalmiş gibi davranıyor.

Ben otobüsten indiğimde kadından kurtuldum. Kocasına da Allah kolaylık ve sabır versin. 

12 Temmuz 2011 Salı

Zayak

Giriş. Önce ud başlar. Ona kulak kesilmişken ritimler katılır. Hemen ardından üflemeliler fark edilir. Küçük bir giriş bölümü bu. Sonra piyano dahil olur müziğe. Önce uda eşlik eder, sonra uddan tamamen -ve gizlice- devralır hakimiyeti. Burada gelişme bölümü başlar. Doğu ezgileri yerini batı melodilerine bırakır. Ama bıçak kesiği gibi fark edilmez bu değişim. Arka planda inceden ud vuruşları devam eder. Piyano batı cazındaki gibi başına buyruk değildir bu sefer. Parmaklar her an ezbere hareket edecek gibi olsa da ana formdan kopmaz hiç. O kadar başına buyruk değil. Bir süre devam eden piyano hakimiyeti de son bulur ve yerini yeniden uda bırakır. Burası gelişme bölümünün bir ileri seviyesidir. Uda vokal de eklenir. Sona yaklaşıyoruz artık. Ud ve piyano giriş bölümündeki melodilerde birleşir tekrar. Başa dönmüş gibi olsak da aslında sonuç bölümündeyiz. Bu sefer vokal de ud ve piyanoya eşlik eder, şarkı biter..

“Böyle film anlatır gibi şarkı mı anlatılır” diyebilirsiniz. Haklısınız anlatılmaz. Öyle yapmıyorum zaten. Dinlemek isteyenler kaybolmasın diye bir yol haritası hazırladım kendimce. Ben ilk zamanlarda kayboluyordum dinlerken. Aradan yıllar geçti. Şimdi ellerim cebimde, rahat rahat dinliyorum. Bu iyiliğimi unutmayın (: